Pir Sultan Abdal

Tanım:

Nefesler:

Aman ey erenler mürvet sizindir
Öksüzem yetimem amana geldim
Garibem bî-kesem himmet sizindir
Ağlayı ağlayı selmâna geldim

Şâh’ın bahçesinde ben garip bülbül
Efkârım mükedder hâlim pek müşkül
Koparmadım asla kokladım bir gül
Kâfir oldum ise imâna geldim

Gönül şâhinini saldım havaya
Yüzümü sürüp geldim o hâk-i pâye
Gönül sefinesin vermezem zâye
Kıblegâhım Şâh-ı merdâna geldim

Biz Muhammed Alî kullarındanız
Nesl-i Âl-i abâ soylarındanız
İmâm-ı Cafer’in mezhebindeniz
Server Muhammed’e peymâna geldim

İkilik perdesi yoktur özümde
Birliktir gönlümde özüm sözümde
Gece gün düşmüşem Hak niyâzında
Pîr Sultân Abdal’ım meydâna geldim
***
Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yaresi
Ben bu derde kande çâre bulayım
Meğer dost elinde ola çâresi

Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevr eyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle güle gelir cânlar pâresi

Benim uzun boylu serv-i reftârım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yüzüm sana dönerim
Mihrâbımdır kaşlarının arası

Dîdâr ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çerağ söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası

Pîr Sultân’ım katı yüksek uçarsın
Selâmsız sabahsız gelir geçersin
Aşk-ı muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir yolumuzun töresi
“Derdim çoktur hangisine yanayım” ile ilgili videolar:


***
Güzel âşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir rızâ lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?

Demedim mi ah demedim mi
Gönül sana söylemedim mi?

Yemeyenler kalır nâ-çâr
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi?

Bu dervîşlik bir dilektir
Bilene büyük örnektir
Yensiz yakasız gömlektir
Giyemezsin demedim mi?
Âşıklar kara bahtlı olur
Hak yanında kıymetli olur
Muhabbet baldan tatlı olur
Doyamazsın demedim mi?

Erelim Alî sırrına
Çıkalım meydân yerine
Cânı başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi?
Pîr Sultân Abdal şâhımız
Hakk’a ulaşır râhımız
On İki İmâm katarımız
Uyamazsın demedim mi?
“Güzel âşık cevrimizi” ile ilgili videolar:

***
Şâh-ı Merdân’ın âvâzı
Turna derler bir kuştadır
Asâsı Nil deryasında
Hırkası bir dervîştedir

Nil denizi ummân oldu
Sarardı gül benzim soldu
Bakışı aslanda kaldı
Alî’min darbı koçtadır

Özen pîrim oğlu özen
Var kendine bir dost kazan
Hayrını şerrini yazan
Sağ yanında feriştehdir

Alî’m etmezdi benliği
Kalbinde yoktu kinliği
Zülfikârın keskinliği
Zerrecesi kılıçtadır

Nerde Pîr Sultân’ım nerde
Cânım fedâ olsun merde
Yemen’den öte bir yerde
Hâlâ Düldül savaştadır
***
Önüme bir cebel düştü, bir ucu şehir içinde
Benim Şâhım dükkan açmış ne ararsan var içinde

Dükkâna var pazar eyle, rakibinden hazer eyle
Ayla güne nazar eyle, Muhammed Alî içinde

Ayla güne nazar eyle, Muhammed Alî içinde
Balıklar hep suya hasret, çarha döner göl içinde

Göl içinde çarha döner, susuzluktan bağrı yanar
Mü’minler secdeye iner, seyir var seyir içinde

Kudretten verdi o balı, bahanesi oldu arı
Dinle imdi ah-ü zarı, arı inler bal içinde

Pîr Sultân’ım ey gaziler, anlımızda var yazılar
Tâlip mürşidin arzular, bülbül öter gül içinde
“Önüme bir cebel düştü, bir ucu şehir içinde” ile ilgili videolar:

***
Gelmiş iken bir habercik sorayım
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın?
Gerçek erenlerden haber sorayım
Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın?

Alçağında al kırmızı taşın var
Yükseğinde turnaların sesi var
Ben de bilmem ne tâlihsiz başım var
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın?

Benim Şâh’ım al kırmızı bürünür
Dost yüzün görmeyen düşman bilinir
Yücesinden Şâh’ın ili görünür
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın?

El ettiler turnalara bazlara
Dağlar yeşillendi döndü yazlara
Çiğdemler takınsın söylen kızlara
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın?

Şâh’ın bahçesinde gonca gül biter
Anda garip garip bülbüller öter
Bunda ayrılık var ölümden beter
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın?

Ben de bildim şu dağların taşısın
Gerçek erenlerin nazargâhısın
Abdal Pîr Sultân’ın seyrangâhısın
Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın
***

Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk, ses anladık
Sürüye saydılar bizi

Sürülüp kasabaya gittik
Kanarada mekan tuttuk
Didar defterine yettik
Ölüye saydılar bizi

Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi

Aşk defterine yazıldık
Pir divanına dizildik
Bal olduk, şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi

PİR SULTAN’ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda, bu cihanda
Ali’ye saydılar bizi

Uyur idik uyardılar ile ilgili videolar:



Hakman

Bugün ben dergâha vardım
Dergâhta murada erdim
Mürşidin yüzünü gördüm
Ne kadar Alî’ye (Şâhıma) benzer

Mürşid sofrasına geçtim
Rehberin elinden içtim
Kardeşlerle çok seviştim
Hepsi de Alî’ye (Şâhıma) benzer

O cânlar yüzüme baktı
Bakışları özüm yaktı
Gözlerinden nûrlar aktı
Hepside Alî’ye (Şâhıma) benzer

Hakman’ım yandım yakıldım
Alî yoluna katıldım
Hacı Bektaş’a satıldım
O dahi Alî’ye (Şâhıma) benzer

Mehter Marşları

Mehter Marşlarının melodileri çeşitli [www.mp3indirdur.com, www.mehteronline.cjb.net, gibi] internet sitelerinden alıntıdır. Emeği geçen gayretkeş kardeşlerimize teşekkürü borç biliriz.

MEHTER MARŞI

Gâfil ne bilir neşve-i pür-şevk-i vegâyı
Meydân-ı celâdetteki envâr-ı sefâyı
Merdân-ı gazâ aşk ile tekbir tekbirler alınca
Titretti yine rûy-ı zemin, arş-ı semâyı.

Allah yolunda cenk edelim şân alalım şan
Kur’an’da vaadediyor Hazret-iYezdan.

FETİH MARŞI

Yürekler kabarık gözlerde damla,
Mehteri saygıyla dur da selamla,
Bir huşu içinde dinle gülbankı,
Sesleniyor tarih bu ses o yankı.

Sen böyle yürürken tuğla sancakla,
Türk’ün savaşları geliyor akla…

Asırlar boyunca çınladı serhat,
Doğudan batıya Yemen Belgrat,
Duyarak bakışan gözler görüyor,
Fatih Topkapı’dan şehre giriyor.

Sen böyle yürürken tuğla sancakla,
Türk’ün savaşları geliyor akla…

YİNE DE ŞAHLANIYOR

Yine de şahlanıyor aman
Kolbaşının yandım da kır atı
Görünüyor yandım aman
Bize serhad yolları.

Davullar çalınsın aman
Aman da ceng-i cengide harbiyi
Görünüyor yandım aman
Bize sefer yolları.

Gâhi sefer olur aman
Aman da sefer sefer de eyleriz
Hazan erişince aman
Bahar güzel severiz.

Gülyüzlü yari de aman
Aman da hile ile de sezeriz
Sefersiz olamaz aman
Aman er evladları.

 SANCAK MARŞI

Ertuğrul’un ocağında uyandın
Şehitlerin kanlarıyla boyandın
Nice düşman kâl’asına uzandın
Sana selam ey şanlı Osmanlı sancağı

Çırpınarak dalgalanır kanadın
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı
Gölgende can vermek ister evlâdın
Sana selam ey şanlı Osmanlı sancağı
İzzettin Bey

CEDDİN DEDEN

Ceddin deden, neslin baban
Hep kahraman Türk milleti
Orduların, pekçok zaman
Vermiştiler dünyaya şan.

Türk milleti, Türk milleti
Aşk ile sev milliyeti
Kahret vatan düşmanını
Çeksin o mel’un zilleti.
İsmail Hakkı Bey

ARTAR CİHATLA ŞANIMIZ

Artar cihadla şanımız
Fahr-i Resûl sultanımız
Şer-i bize insanı Hak
Uğrunda aksın kanımız.

Osmanlıyız, Osmanlıyız
Ünvanlı, namlı, şanlıyız
Allah deyu harb ederiz
Var nusrete imanımız.
İsmail Hakkı Bey

26 AĞUSTOS MARŞI

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen o ordu budur Ya Rabbi,
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed-namın,
Galib et çünkü bu son ordusudur İslamın…

KIRIMDAN GELİRİM

Kırım’dan gelir gelirim
Adım da Sinan’dır hey aman
Kılıncımın suyu yar suyu
Kandır da dumandır hey

Kırım’dan gelir gelirim
Atım da araptır hey aman
Gizlenme Nemçe rü Nemçe rû
Sinan da buradadır hey
Meydan da burdadır hey.

BUNA ER MEYDANI DERLER

Buna er meydanı derler
Bunda söz olmaz yandım aman aman
Çifte yürekli erkekler
Şahım gelir bu yane yandım aman aman.

Ele bele dine imânım
İhanet olmaz yandım aman aman
Okurlar fermânı imanım
Yandım kıyarlar cane yandım aman aman.
Kemal ALTINKAYA

İHTİYATLAR SİLAH ÇATMIŞ

İhtiyatlar silah silah çatmış
Ah yolun üstüne hey aman aman
Nazlı yarim geli geli vermiş
Sol dizin üstüne adaş aman aman

Gözün yaşı durmaz akar
Gülyüzün üstüne hey aman aman
Şimden sonra haram haram olsun
Bu yerler bana adaş aman aman.
Kemal ALTINKAYA

 DEVLET MARŞI

Askerlerin hâzır silah
Kuvvetlenir sûlh u salâh
Devlet bulur feyz ü felah
Meşhur olur bu istilâh.

Askerlerin kişver-küşâ
Sultan Azizi sen çok yaşa.

Orduların etse sefer
Yol gösterir avn ü zafer
Mansûr olur her bir nefer
Düşman kalır bî-tâb-fer.
Fethi SAZÇALAN

ESKİ MALAZGİRT MARŞI

Bir Cuma sabahı, Allah’a karşı
Malazgirt’te ellidörtbin er
Ellidörtbin er, ellidörtbin er
Söylemişler en güzel marşı.

Allahü ekber, Allahü ekber
Allahü ekber, Allahü ekber
Allahü ekber, Allahü ekber
Allahü ekber, Allahü ekber.

MALAZGİRT MARŞI

Aylardan ağustos, günlerden cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Öztürkler ordusu geçti hucuma

Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber

ESKİ ORDU MARŞI

Ey şanlı ordu,ey şanlı asker
Haydi gazanfer, umman-ı safter
Bir elde kalkan, bir elde hançer
Serhadde doğru ey şanlı asker.

Deryada olsa herşey muzaffer
Dillerde tekbir, Allahü ekber

Allahü ekber, Allahü ekber
Ordumuz olsun daim muzaffer.
İsmail Hakkı Bey

EY GAZİLER

Ey gaziler yol göründü
Yine garip serime
Dağlar taşlar dayanamaz
Benim ah u zârıma.

Dün gece yâr hanesinde
Yastıcağım taş idi
Altım toprak; üstüm yaprak
Yine gönlüm hoş idi.
Yavuz Sultan Selim

ESTERGON KALESİ

Estergon Kâl’ası bre dilber aman
Su başı durak aman
Kemirir gönlümü bre dilber aman
Bir sinsi firak.

Gönül yar peşinde bre dilber aman
Yar ondan ırak aman
Akam Tuna akma bre şahin aman
Ben bir dertliyim.

Yar peşinden amanda gezer
Koşar yandım kara bahtlıyım.
Kemal ALTINKAYA

GENÇ OSMAN

Of of Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak of of.

Aman Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.

Of of Genç Osman dediğin bir küçük aslan
Bağdat’ın içime girilmez yastan of of.

Aman her ana doğurmaz böyle bir aslan
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.

Of of Bağdat’ın kapısını Genç Osman açtı
Düşmanın cümlesi önünden kaçtı of of.

Aman kelle koltuğunda üç gün savaştı
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Kayıkçı Kul Mustafa

MALAZGİRT MARŞI

Aylardan ağustos, günlerden cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Öztürkler ordusu geçti hucuma

Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber

GÜL YÜZÜNDE GÖRELİ

Gülyüzünde göreli zülfü semen sây gönül
Kara sevdâya yeler bî-ser-ü bî-pây gönül
Dimedimmi sana dolan mânâ hây gönül.

Vây gönül,vây bu gönül, vây gönül ey vây gönül
Yar yeleleli, dost yeleleli,yeleli ya lâ yaleli dost

Bizi hâketti hevâ yoluna sevdâ nidelim
Pâyimâl eyledi ol zülf-ü semen-sây nidelim
Kul edinmez ki güzeller bizi illâ nidelim.
Münir Nureddin Selçuk

 KIRIMDAN GELİRİM

Kırım’dan gelir gelirim
Adım da Sinan’dır hey aman
Kılıncımın suyu yar suyu
Kandır da dumandır hey

Kırım’dan gelir gelirim
Atım da araptır hey aman
Gizlenme Nemçe rü Nemçe rû
Sinan da buradadır hey
Meydan da burdadır hey.

MEHTER VURUYOR

Mehter vuruyor tarihin aksetmede yâdı
Andık yine, Fatih’le, Süleyman’ı, Murad’ı.

Kös sesleri sarsın bütün İstanbul’u yer yer
Geçsin önümüzden, koca gazi ve şehitler.

Türk ordusunun şan dolu bir satvetidir bu
Fethin, Mohaç’ın, Niğbolu’nun haşmetidir bu.

Gülbank çekelim cûş ile Allah diye her an
Kur’an’da zafer vâdediyor Hazret-i Yezdan.
Faruk GÜRTUNCA

ORDUNUN DUASI

Yılmam ölümden yaradan askerim
Orduma gazi dedi Peygamberim.

Bir dileğim var ölürüm isterim
Yurduma tek düşman ayak basmasın

Amin desin hep birden yiğitler
Allahü ekber gökten şehitler.

Amin amin amin Allahü ekber
Amin amin amin Allahü ekber

Mehmet Akif ERSOY

PLEVNE MARŞI

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Pilevne’den çıkmam diyor.

Düşman Tunayı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beşbin top birden patladı

 SİVASTOPOL MARŞI

Sivastopol önünde yatar gemiler,
Atar da nizam topunu, yerle gök inler.
Yardımcıdır bize kırklar yediler,
Sılasına kavuşmaz aslan yiğitler,
Aman da kaptan paşa emir ver bize,
Sılada nişanlımız duacı size…

Sivastopol önünde yıkık minare,
Düşman dedikleri gelmez imane,
Erenler geliyor bize imdade,
Aman da kaptan paşa emir ver bize,
Sılada nişanlımız duacı size…

Sivastopol önünde musalla taşı,
Sırma kılıç kuşanmış Arap Binbaşı.
Ölürsek şehidiz, kalırsak gazi,
Aman da kaptan paşa izin ver bize,
Sılada nişanlımız duacı size…

 TARİHİ ÇEVİR

Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar,
Delmiş Romanın kalbini mızrak gibi hunlar,
Göktürkler uygurlar oğuzlar peçenekler,
Türkün yüce tarihine binbir zafer ekler…

Dünya atının nalları altında ezildi,
Kaç haçlı seferi göğsüne çarpınca kesildi,
Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden,
Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden…

YELKENLER BİÇİLECEK

Yelkenler biçilecek,yelkenler dikilecek
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çektirilecek.

Elde sensin dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan.

Elde sensin dilde sen, gönüldesin baştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın
Arif Nihat ASYA

MEHTER MARŞI

Gâfil ne bilir neşve-i pür-şevk-i vegâyı
Meydân-ı celâdetteki envâr-ı sefâyı
Merdân-ı gazâ aşk ile tekbir tekbirler alınca
Titretti yine rûy-ı zemin, arş-ı semâyı.

Allah yolunda cenk edelim şân alalım şan
Kur’an’da vaadediyor Hazret-iYezdan.

Alıntı yapılan internet siteleri:

Fatih Mehteri

 

Fahir

Tanım:

 

Nefes:

Şâhım Âl-i Abâ’ya girenlere aşk olsun

Meydân-ı Mürtezâ’ya girenlere aşk olsun

Meydân özge bir yerdir, bilmek anı hünerdir

Erkân-ı Erenlerdir, gelenlere aşk olsun

Koç kuzulu bir koyun olup, derinden soyun

Orda Mürşide boyun verenlere aşk olsun

Mürşid Hayder Alî’dir, Hak anda mücellidir

Eli Hakk’ın elidir, bilenlere aşk olsun

Bu yol inceden ince, kılıçtan da keskince

Mürşid nasihatince gidenlere aşk olsun

Tevellâyı gönülden getirdim Fâhir elden

Mürşid’i cân ü dilden sevenlere aşk olsun

Seyfullah

Tanım:

 

Nefes:

Bu aşk bir bahr-i ummândır

Buna hadd ü kenâr olmaz

Delilim sırr-ı Kur’ân’dır

Bunu bilende âr olmaz

Süre-geldik ezeliden

Pîrim Muhammed Alî’den

Şarâb-ı lâ-yezâliden

İçenlerde humâr olmaz

Eğer âşık isen yâre

Sakın aldanma ağyâre

Düş İbrahim gibi nâre

Bu gülşende yanar olmaz

Kıyamazsan baş ü câna

Uzak dur girme meydâna

Bu meydânda nice başlar

Kesilir hiç soran olmaz

Hakk ile hak olanlara

Kendi özün bilenlere

Dost yolunda ölenlere

Kan bahası dinar olmaz

Bak şu Mansûr’un işine

Halkı üşürmüş başına

Ene’l-Hakk’ın firâşına

Düşenlere tımâr olmaz

Seyfullah özünde mestdir

Pîrinden aldığı destdir

Dîvâne râ kalem-nistdir

Ne söylese kınar olmaz

Bosnavi

Tanım:

 

Nefes:

 Makâm-ı vahdetten düştüm yabana

Yaban yollarını geçtim de geldim

Ârifin esrârın açmam nâ-dâna

Âriflerin sırrını seçtim de geldim

Anâsır libâsın giydirdi ana

Melâik manendi düştüm seyrâna

Henüz âdem olup geldim cihâna

Yedi kat gökleri aştım da geldim

Muhabbet cemidir erenler cemi

Erenler ceminde sürerler demi

Kırkların ceminde buldum Âdem’i

Hâk-i pâye yüzüm sürdüm de geldim

Ârif isen dinle ey kalb-i selim

Cânını mürşide edegör teslim

Gürûh-ı Nâci’ye olunca nedim

Cemâl-i hazreti gördüm de geldim

Bosnavî’yim sözüm gitti özümden

Âşık olan çıkmaz kâmil izinden

Bu ilmi okudum bâtın yüzünden

Bin yıllık namâzı kıldımda geldim

Denizlili Asım Kerimi Baba

Tanım:

 

Nefes:

Bu cihâna daim gelip gidenler

Birisi Muhammed birisi Alî

Cümlemize her an ihsân ederler

Birisi Muhammed birisi Alî

İlim hak ilmidir tahsil edersen

Vücûdun sırrını tekmîl edersen

Mânâyı gösteren yoldan gidersen

Şehri Muhammed’dir kapısı Alî

Her yolun yokuşu bir de düzü var

Dünyanın baharı, güzü, kışı var

Nevruzun gecesi ve gündüzü var

Gündüzü Muhammed gecesi Alî

Bu dehrin hâlini bilmez cahiller

Allah’ın ilmini anlar ehiller

Hikmetin kitâbını okur kâmiller

Kur’ân’ı Muhammed hecesi Ali

Kerîmî kemtere inâyet etti

Bir el gördüm bana işaret etti

Çok şükür erenler hidayet etti

Mürşidi Muhammed rehberi Ali

Abdal Musa

Tanım:

Hacı Bektaş Veli hazretlerinin 360 Ardasından biridir (Halifelerindendir.) Antalya Elmalı ilçesi Türbe köyünde büyük bir Bektaşi tekkesi oluşturmuştur. Kaygusuz Abdal (Gaybi)’ın da mürşididir. Günümüze Nasihatname ve üç dört parça manzumesi ulaşmıştır.

Türbenin konumu:  

Nefesler:

Kim ne bilür bizi nice soydanuz

Ne zerrece ottan ne de sudanuz

Bize meftun olan marifet söyler

Biz, Horasan elleründe baydanuz

***

Bizüm zahmumuza merhem bulunmaz

Biz kudret okunda gizlii yaydanuz

Yedi derya bizüm keşkülümüzde

Hacım, umman ise biz de göldenüz

Hızır îlyas bizüm haldagumuzdur

Ne zerrec Günden ne hot Aydanuz

Yedi tamu bize nevbahar oldu

Sekiz uçmak içindeki köydenüz

Mûsa gibi «Lenterani» denürüz

Aslumuzu sorar isen soydanuz

«Abdal Musa» oldum geldüm cihana

Arifler anlar bizi ne boydanuz

***

Ben hocamdan aldum böyle dersümü

Okur idüm eliften baya deyu

Kimse bilmez şu dünyada sırrumu

Ta ezelden çağururam Hû deyu

Kimin azatlayup kimin fakıdur

Kimin döğüp söğüp kimin okudur (Ali oldum Adem oldum bahane, Güvercin donunda geldim cihane)

Dediler bu meydan kimin hakkıdur

Kim dedi ki şu murdarı yu deyu

Evvel ekşi narken, üzüm çoğ iken

Davut sofradayken, biçak yoğ iken

Ismaile inen kurban sağ iken

Kime dedi şu lokmayı soy deyu

Fatma ana can Alinin gülünü

iraçtan inerken öpmüş elinü

Hak, Yezide kokturmadı gülünü

Muhammedin yadigârı bu deyu

«Abdal Musam» anda bir tolu içtüm

îçtüm ol toluyu kendümden geçtüm

Işkun ateşine yandum tutuştum (Son mısra kayıptır)

***

Horasandan Rûma zuhur eyleyen

Pirim Hacı Bektaş veli değül mü?

Binüp cansuz. divarlaru yürüten

Pirim Hacı Bektaş veli değül mü?

Toksan altı bin Horasan Pirlerü

Elli yedi bin de Rûm erlerü

Cümlesinin serfirazı, serverü

Pirim Hacı Bektaş veli değül mü?

Balum Sultan arkadaşı, yoldaşı

Kızıl Deli Sultandürür hem eşi

Abdal Musa Sultan dersen ne kişi

Pirim Hacı Bektaş Veli değül mü?

Gözlerin kör olsun ey kanlu Yezit

Bu meydanda ne var Aliden gayri

Güvercin donuyla Urûma uçan

İmamlar evinün kapusun açan

Cümle evliyalar üstünden geçen

Var mıdur hiçbir er Aliden gayri?

Sofî Abdal erkânını yürüden

Aynıcemde sevdüklerün sürüden

Nişteri Selman kırk vücudu bireden

Var mıdır hiçbir el Aliden gayri

Muhammet Miracın yoluna girdi

Bu sır gayet sır içinde sır idi

Şır donunun Hatem mührünü verdi

Bu sırrı kim eder Aliden gayri

Cümle evliyalar, imamlar bunda

İkrar alan kimse düşer mi derde

Yeknefesle durma meydanı erde

Kimdür baba rehber Aliden gayri

Her kimin çırağın yaksa Hak yakar

Rızaya baş koyup Teslimün takar

Aslumuz on iki imama çıkar

Babamuz her kim var Aliden gayri

Selman bir deste gül Şaha uzattı

Kendü tabutuna kendüzü yattı

Cemii Mushaftan nikabın attı

Kur’an yok gördüler Aliden gayri

Erenler erkânı gerçek bellüdür

«Abdal Musa» fakir anun kuludur

İmamlar sırrile gönül toludur

Var mıdır hiçbir el Aliden gayri

Bedri Noyan Dede Babaerenler

Tanıtım:

Bedri Noyan, 1960’dan 1997’de ölümüne kadar Bektaşi toplumu içinde en yüksek mevki olan Dedebabalık makamında bulunmuş hekim, araştırmacı-yazar, sanatçı ve inanç ve toplum adamıdır.Bedrinoyan1

1912 yılında Serez’de doğdu. Babası subaylıktan emekli olunca Samsun’a yerleştiler. Ortaokul ve liseyi Samsun’da okudu. 1931 yılında Samsun Lisesi’nin ilk mezunları arasında yer aldı. 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. KBB İhtisasını Ankara Numune Hastanesinde Avusturyalı Profesör Max Meyer’in yanında yaptı. 1946 yılında İstanbul Tıp Fakültesinde, Ekrem Behçet Tezel’den sonra Türkiye’nin ikinci KBB doçenti oldu. 1951’de üniversiteden ayrılarak Aydın ve İzmir’de Serbest KBB Hekimi olarak çalıştı. KBB, Türkoloji ve folklor kongrelerine tebliğler sunarak katıldı. Tıp dergilerinde çok sayıda yayınları ve çeşitli dergilerde araştırma yayınları yayınlandı. Dr. Bedri Noyan, 21 Mart 1960’da Alevi ve Bektaşi toplumu tarafından Dedebaba seçilerek pir postuna oturdu ve 7 Kasım 1997’de ölene kadar (Bektaşi terminolojisinde Hakk’a yürümek denir) Bektaşi toplumunun en üst düzey liderliğini yaptı. Şiir, müzik, resim ve özellikle de hat ve ebru sanatı ile yakından ilgilenmiştir.

Nefesleri:

Muhammed Alî aşkına insan Meydân’da Meydân’da

Pîr Bektaş Velî aşkına kurbân Meydân’da Meydân’da.

Çerağlar, cânlar uyanmış, gönüller şevk ile yanmış,

İlâhi aşka boyanmış erkân Meydân’da Meydân’da

Dâr’a boynu bağlı varır, Niyâz ederek yalvarır,

Sonra inciler çıkarır, Ummân Meydân’da Meydân’da

Erir demir gibi sertler, kendini yok eder mertler,

Tatlılaşır burda dertler, derman Meydân’da Meydân’da

Cân u başı fedâ ile, mâsivâ’ya vedâ ile,

El eledir gedâ ile, Sultân Meydân’da Meydân’da

Yücelîr de mir’âcına, erişir devlet tâcına,

El uzatır muhtâcına, Yezdan Meydân’da Meydân’da

Cânân ile, devrân ile, imân ile Sübhân ile,

Pîrân ile, peymân ile, fermân Meydân’da Meydân’da

Beraberce Âl-i Abâ, hem Mustafâ hem Mürtezâ,

Fakîr Bedri Dedebaba Noyan Meydân’da Meydân’da

***

Hakîkat uğruna kurbâna geldik

Soyunduk, yalnayak meydâna geldik

Edip mi’rac, tutup elden etekten

Erip Hakk’a Şâh-ı Merdâna geldik

Dayandık dönmedik ikrârımızdan

Tâ Elest’den süren peymâna geldik

Uyanmışken çerağlar gönlümüzde

Bu dergâha varıp mihmâna geldik

Yok olduk, ölmeden öldük ta dost, dost

Geçip cândan o dem cânâna geldik

Erip mürşid yüzünden ehl-i aşka

O nûrdan şevk alıp Sübhân’a geldik

Mübârek merkadin ardında durduk

Bütün Türklük için şükrâna geldik

Fakîr Bedri Noyan erkân, edeple

Hacı Bektaş Velî Sultân’a geldik

***

Sevdâya düşüp şevk ile efgân bir olurmuş

Pervâne ile âteş-i sûzân bir olurmuş

Ben sen sözü kalkıp aradan ten eriyip dost

Gördüm ki nasıl cân ile cânân bir olurmuş

***

Düştüm Bir Yol Sevdasına

Beni Güldür Deli Gönül

Götür yârin rüyasına

Sonra öldür deli gönül

Yunus ile dağda mıyım?

Emrah ile bağda mıyım?

Dertliyle bir çağda mıyım?

Bana bildir deli gönül

Bilmezdim gafildim boştum

Dolmak için nice koştum

En son bir âteşe düştüm

Beni kaldır deli gönül

Dört kapıdan aşkla girdim

Kırk basamak öte vardım

Orada kendimi gördüm

Bu ne hâldir deli gönül.

Muhammed Alî aşkına insan Meydân’da Meydân’da
Pîr Bektaş Velî aşkına kurbân Meydân’da Meydân’da.

Çerağlar, cânlar uyanmış, gönüller şevk ile yanmış,
İlâhi aşka boyanmış erkân Meydân’da Meydân’da

Dâr’a boynu bağlı varır, Niyâz ederek yalvarır,
Sonra inciler çıkarır, Ummân Meydân’da Meydân’da

Erir demir gibi sertler, kendini yok eder mertler,
Tatlılaşır burda dertler, derman Meydân’da Meydân’da

Cân u başı fedâ ile, mâsivâ’ya vedâ ile,
El eledir gedâ ile, Sultân Meydân’da Meydân’da

Yücelîr de mir’âcına, erişir devlet tâcına,
El uzatır muhtâcına, Yezdan Meydân’da Meydân’da

Cânân ile, devrân ile, imân ile Sübhân ile,
Pîrân ile, peymân ile, fermân Meydân’da Meydân’da

Beraberce Âl-i Abâ, hem Mustafâ hem Mürtezâ,
Fakîr Bedri Dedebaba Noyan Meydân’da Meydân’da

***

Hakîkat uğruna kurbâna geldik
Soyunduk, yalnayak meydâna geldik

Edip mi’rac, tutup elden etekten
Erip Hakk’a Şâh-ı Merdâna geldik

Dayandık dönmedik ikrârımızdan
Tâ Elest’den süren peymâna geldik

Uyanmışken çerağlar gönlümüzde
Bu dergâha varıp mihmâna geldik

Yok olduk, ölmeden öldük ta dost, dost
Geçip cândan o dem cânâna geldik

Erip mürşid yüzünden ehl-i aşka
O nûrdan şevk alıp Sübhân’a geldik

Mübârek merkadin ardında durduk
Bütün Türklük için şükrâna geldik

Fakîr Bedri Noyan erkân, edeple
Hacı Bektaş Velî Sultân’a geldik

***

Sevdâya düşüp şevk ile efgân bir olurmuş
Pervâne ile âteş-i sûzân bir olurmuş
Ben sen sözü kalkıp aradan ten eriyip dost
Gördüm ki nasıl cân ile cânân bir olurmuş

***

Düştüm Bir Yol Sevdasına
Beni Güldür Deli Gönül
Götür yârin rüyasına
Sonra öldür deli gönül

Yunus ile dağda mıyım?
Emrah ile bağda mıyım?
Dertliyle bir çağda mıyım?
Bana bildir deli gönül

Bilmezdim gafildim boştum
Dolmak için nice koştum
En son bir âteşe düştüm
Beni kaldır deli gönül

Dört kapıdan aşkla girdim
Kırk basamak öte vardım
Orada kendimi gördüm
Bu ne hâldir deli gönül.

Didari

Tanıtım:

 

Nefesler:

Lâ-mekân elinden bir sadâ geldi

Nevrûzumuz canlar mübârek olsun.

Kalb-i mü’minâna bir safâ geldi

Nevruzunuz canlar mübârek olsun.

(Kırklar bayramınız size aşk olsun)

Viladet günüdür hak Murtaza’nın

Şehşir-i kudretle ol Kibriyâ’nın

Na’ra-i Haydar tek açub dehânın

Nevruzunuz canlar mübârek olsun.

(Kırklar bayramınız size aşk olsun)

Bugün hurûc eder cümle mevcûdat

Bu dem kıyam eder yevm-i arasat

Bu demle açılır mü’mine mir’ât

Nevruzunuz canlar mübârek olsun.

(Kırklar bayramınız size aşk olsun)

Zîrûh gayr-i zîrûh baş keser Şah’a

Bu dem izin olub gelirler câha

Fescidû emriyle ol yüzü mâha

Nevruzunuz canlar mübârek olsun

(Kırklar bayramınız size aşk olsun)

Bunda handân olur kalbi mükedder

Gözyaşları olur lâl ü mücevher

Aşk olsun canlara Dîdârî kemter

Nevruzunuz canlar mübârek olsun

(Kırklar bayramınız size aşk olsun)

Harabi, Edip Harabi

 Tanıtım: Edip Harabi

1853 yılındaİstanbul’da dogdu. Asıl adı Ahmet Edip’tir. Harabi, sonradan şiirlerinde kullandığı mahlastır. Bazı şiirlerinde adı Edip olarak geçer. Bahriye Birlik katibi olan Harabi ömrünü İstanbul ve Rumeli’de geçirmistir. 17 yaşında Bektaşiliğe giren Harabi Hakk’a yürüdüğü yıl olan 1917’ye kadar bu yolun sadık bir bendesi olmustur.

Nefesleri:

Kâf u nûn hitâbı izhâr olmadan

Biz bu kâinâtın ibtidâsıyız

Kimseler vâsıl-ı dîdâr olmadan

Ol kâb-ı kavseyn’in ev ednâsıyız

Yok iken Âdemle Havva âlemde

Hak ile Hak idik sırr-ı müphemde

Bir gececik mihmân kaldık Meryem’de

Hazret-i İsa’nın öz babasıyız

Bize peder dedi tıfl-ı Mesihâ

Rabbi erni diye çağırdı Musa

Lenterâni diyen biz idik ona

Biz Tûr-ı Sinâ’nın tecellisiyiz

Küntü kenz remzinin olduk âgâhı

Ayne’l-yakîn gördük cemâlullahı

Ey hace bizdedir sırr-ı ilahî

Hünkâr Hacı Bektaş fukarâsıyız

Zâhidâ şanımız innâ fetahnâ

Harâbî kemteri serseri sanma

Bir kılı kırk yarar kâmiliz ammâ

Pîr Balım Sultân’ın budalasıyız

***

Ey zahit şaraba eyle ihtiram

İnsan ol cihanda bu dünya fani

Ehline helaldir, na ehle haram

Biz içeriz bize yoktur vebali

Sevap almak için içeriz şarap

İçmezsek oluruz düçar-ı azap

Senin aklın ermez bu başka hesap

Meyhanede bulduk biz bu kemali

Kandil geceleri kandil oluruz

Kandilin içinde fitil oluruz

Hakkı göstermeye delil oluruz

Fakat kör olanlar görmez bu hali

Sen münkirsin sana haramdır bade

Bekle ki içesin öbür dünyada

Bahs açma Harabi bundan ziyade

Çünkü bilmez haram ile helali.

“Ey zahit şaraba eyle ihtiram” bestelenmiş yorumları:


***

Daha Allah ile cihan yok iken

Biz anı var edip ilan eyledik

Hakk’a hiçbir layık mekan yok iken

Hanemize aldık mihman eyledik

Kendisinin ismi henüz yok idi

İsmi şöyle dursun cismi yok idi

Hiçbir kıyafeti resmi yok idi

Şekil verip tıpkı insan eyledik

Allah ile burda birleştik

Nokta-i amaya girdik birleştik

Sırr-ı Küntü kenzi orda söyleştik

İsmi şerifini Rahman eyledik

Aşikar olunca zat ü sıfatı

Kûn dedik var ettik bu semavatı

Birlikte yarattık hep kainatı

Nam ü nişanını cihan eyledik

Yerleri gökleri yaptık yedi kat

Altı günde tamam oldu kainat

Yarattık içinde bunca mahlûkat

Erzakını verdik ihsan eyledik

Asılsız fasılsız yaptık cenneti

Huri gılmanlara verdik ziyneti

Türlü vaidlerle her bir milleti

Sevindirip şad ü handan eyledik

Bir cehennem kazdık gayetle derin

Laf ateşi ile eyledik tezyin

Kıldan gayet ince kılıçtan keskin

Üstüne bir köprü mizan eyledik

Gerçi Kün emriyle var oldu cihan

Arş-ı Kürsü gezdik durduk bir zaman

Boş kalmasın diye bu kevnü mekan

Ademin halkını ferman eyledik

İrfan olan bilir sırrı müphemi

İzhar etmek için ism-i azamı

Çamurdan yoğurduk yaptık ademi

Ruhumuzdan bir ruh revan eyledik

Adem ile Havva birlik idiler

Ne güzel bir mekan bulduk dediler

Cennetin içinde buğday yediler

Sürdük bir tarafa puyan eyledik

Adem ile Havva’dan geldi çok insan

Nebiler Veliler oldu mümayan

Yüzbin kerre doldu boşaldı cihan

Nuh Naciyullah’a tufan eyledik

Salih’e bir deve eyledik ihsan

Kayanın içinden çıktı nagehan

Pek çokları buna etmedi iman

Anları hak ile yeksan eyledik

Bir zaman Eshab-ı Kefh’i uyuttuk

Hazreti Musa’yı Tur’da okuttuk

Şit’i çulha yaptık bezler dokuttuk

İdris’e biçtirip kaftan eyledik

Süleyman’ı Dehr’e sultan eyledik

Eyyub’a acıdık derman eyledik

Yakub’u ağlattık nalan eyledik

Musa’yı Şuayb’a çoban eyledik

Yusuf’u kuyuya attırmış idik

Mısır’da kul diye sattırmış idik

Zeliha’yı ona çattırmış idik

Zellesinden bendi zindan eyledik

Davut peygambere çaldırdık udu

Kazadan kurtardık Lût ile Hûd’u

Bak ne hale koyduk nar-ı Nemrud’u

İbrahim’e bağ u bostan eyledik

İsmail’e bedel cennetten kurban

Gönderdik şad oldu Halil ür rahman

Balığın karnını bir hayli zaman

Yunus peygambere mekan eyledik

Bir mescide soktuk Meryem Ana’yı

Pedersiz doğurttuk orda İsa’yı

Bir ağaç içinde Zekeriyya’yı

Biçtirip kanına rızan eyledik

Beyt-i Mukaddes’te Kudüs şehrinde

Nehri Şeria’da Erden nehrinde

Tathir etmek için günün birinde

Yahya’yı, İsa’yı üryan eyledik

Böyle cilvelerle vakit geçirdik

Bu enbiya ile çok iş bitirdik

Başka bir Nebi’y-yi zişan getirdik

Anın her nutkunu Kur’an eyledik

Küffarı Kureyşi ettik bahane

Muhammet Mustafa geldi cihane

Halkı davet etmek için imane

Murtaza’yı ona ihvan eyledik

Ana kıyas olmaz asla bir nebi

Nebiler şahıdır Hakk’ın habibi

Biz anı Nebi’y-yi ihsan eyledik

Hak Muhammed-Ali ile birleştik

Hep beraber Kabe-kavseyn’e gittik

O makamda pek çok muhabbet ettik

Leylerel esrayı seyran eyledik

Bu sözleri sanma her insan anlar

Kuş dilidir bunu Süleyman anlar

Bu sırrı müphemi arifan anlar

Çünkü cahillerden pinhan eyledik

Hak ile hak idik biz ezeliden

Ta ruz-i Elest’te Kalubeli’de

Mekan-ı Hüda’da bezm-i celide

Cemalini gördük iman eyledik

Vahdet alemini bilmeyen insan

İnsan suretinde kaldı bir hayvan

Bizden ayrı degil Hazreti Süphan

Bunu Kur’an ile ayan eyledik

Sözlerimiz bizim pek muhakkaktır

Doğan ölen yapan bozan hep Hak’tır

Her nereye baksan Hakk’ı mutlaktır

Ahval-i vahdeti beyan eyledik

Vahdet sarayına girenler için

Hakkı hakkel yakın görenler için

Bu sırrı Harabi bilenler için

Birlik meydanında cevlan eyledik

***

Bektaşilik nedir?

Bektaşilik, Hoca Ahmed Yesevi Ocağı’nın yenileştirilmiş uzantısı olarak, 13. yüzyıl başlangıcında Horasan’dan Pir Hacı Bektaş Veli tarafından Anadolu’ya getirilerek temelleri atılan, dini kavramların sadece dış manalarını değil iç manalarını sezmeye yönelen, ilahi aşka değer veren, geniş ve evrensel düşünce anlayışını temsil eden, ruhani bir yoldur.

Bektaşi Allah, Muhammed, Ali ve Ehlibeyt sevgisinden başka muhabbetleri gönlünden çıkarır. Bektaşiler Kuran-ı Kerim’in bütün emirlerine gerçek anlamları ile uyan kimselerdir.

Bektaşiliğin aslı doğruluktur, cevheri yumuşak huylu olmaktır, hazinesi bilgi, kemali marifet sahibi olmak, meyvesi dostluk ve sevgidir.

Bektaşiler eline diline beline aşına eşine işine bağlı kalmak zorundadır. Diğer dinsel yollar insanı dünyadan ahrete götürmeye çalışırken Bektaşilik ahretten dünyaya açılan penceredir. İnsanı karanlık bir ahiretten aydınlık bir dünyaya getirir. Korku, kuşku, tasa, gam ve keder yok olur. Dinsel inançlar yüce bir zevk, kutsal bir neşe hali alır. Eğitimin temeli; akıl, aşk, sohbet ve muhabbettir.

Nazenin olarak da bilinen Bektaşiliğin ve Bektaşilerin özel bir duyuş, anlayış, görüş, düşünüş ve inanışları vardır. Bektaşi deyince; esprili, zarif, nükteli konuşan, sevimli, kendine has bir edası olan, kalender insan akla gelir. İşte bu hal içinde, sınırı olmayan bir hoşgörülük ile, son derece insani bir görüş vardır. Din, mezhep, ırk, milliyet farkı gözetmeden, muayyen inanışları kabul eden her ferdi çatısı altına kabul eder. Her dine her millete her mezhebe her düşünüş inanış ve görüşe derecesine göre kıymet verir ancak bunların hiçbiriyle kendisini bağlı görmez. Tutuculuk, gericilik ve bağnazlık bu yolda yer edememiş, tutunamamıştır.

Bektaşi müziğinde kuşku, karamsarlık gibi temalar bulunmaz. Ezgiler, pırıl pırıl ve aydınlık bir neşe içinde, Allah sevgisi, Muhammed ve Ehli Beyti’nin muhabbeti ile doludur.

Hacı Bektaş Veli, dört kapı kırk makam doktrini ile Bektaşi tasavvuf eğitimini olgun ve yetkin duruma getirdi. Dolayısıyla eğitimi akılcı yaptı. Hedefler ve aşamalar saptandı. 16. Yüzyıla gelindiğinde Balım Sultan’ın dergâh organizasyonu ile Bektaşilik mükemmel bir kurum halini aldı. Uygar bir yol olarak ileriki kuşaklara armağan edildi.

Bektaşilik Allah’ı sevmenin gereği onun kullarını sevmek olduğu inancını benimsemiştir. Başka bir değimle insanları sevme sanatıdır. Bektaşilikte herkese karşı sevgi ve saygı öğütlenir. Hiç kimse vicdani kanaatinden ve dinsel düşüncesinden dolayı kınanmaz ve ayıplanmaz.

Bektaşiler özel giysilerini sadece ibadet sırasında giyinmişler, kutsal törenleri dışında çağdaş ve uygar giysiler kullanmışlardır.

Bektaşi, fıkralarında da görüldüğü gibi dini ve Allah’ı eleştirmez. Allah’ı ve İslam’ı yüceltmeyi amaçlar. Ancak yanlış yorumları eleştirir.

Bektaşilik Atatürk inkılâplarının güvencelerinden bir tanesidir.

Bektaşi toplumunda kadın daima saygın olmuş, toplumdan soyutlanmamıştır. Bektaşi tasavvufu açısından kadın erkeğin eşidir. Eş demek, eşitlik demektir. Kadınlar da erkekler gibi kutsal törenlere katılmıştır. Bektaşilik birden çok kadınla evlenmeye izin vermemiştir. Ailede boşanmayı kesinlikle yasaklamıştır.

Bektaşiler Hacı Bektaş Veli’nin orduyu kutsayıp askere dua ettiği için askerliği kutsal bir kurum olarak görür. Her zaman ordunun yanında yer almayı Pir emaneti olarak kabul eder. Askere büyük bir sevgi ve saygı göstermeyi kutsal bir görev sayar. Hacı Bektaş Veli’nin ruhaniyeti ile kurulmuş olan Yeniçeri adıyla anılan Türk askerleri ve öncü olarak gönderilen Bektaşi Dervişleri Avrupa’nın fethinde önemli bir rol oynamıştır.

Bektaşilik, Türk ruhlu, Türk duyuşlu, Türkçe konuşan, Türkçe yazıp okuyan, şiirinde, müziğinde, özel ve resmi toplantısında, ibadetinde Türkçe’yi ana dili olarak kullanan bir anlayışa sahiptir. Bektaşilik Türk’ün keskin zekâsı, Türk’ün has malıdır.

Hacı Bektaş Veli’nin sözleri:
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde. Hakk’ın yarattığı her şey, yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok. Noksanlık da, eksiklik de; senin görüşlerinde.

Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet baştadır, tacda değildir. Her ne ararsan kendinde ara. Kudüs’de Mekke’de Hac’da değildir.

İncinsen de incitme

Nefsine ağır geleni başkasına uygulama,

İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız.

Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.

Benim Kâbem insandır .
Gönül çalabın tahtı
Çalab gönüle baktı
İki cihanın bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Yunus Emre (Bektaşi ereni)

Kaynakça:

Bektaşilik Alevilik nedir Bedri Noyan (Dedebaba)
Pir Nefes Üstad Turgut Koca (Halifebaba)
Gül Deste Turgut Koca (Halifebaba)