“Harabat ehliyiz bu bir âlemdir
Şevk ile bunda dem sürenlerdeniz
Hesap sorma bizden biz hayli demdir
Defter-i ameli dürenlerdeniz
Hun-i dil nuş ettik bezm-i sefada
Zevk-i cavidanı bulduk rızada
İfa-yı ahd için vakti belada (Kal-u belada)
Tiğ-i kahra göğüs gerenlerdeniz
Bu nefs-i hotkamı çekip de dare
Gülerek ser verdik ulu hünkâra
Bir gamze uğruna didar-ı yare
Canla başla gönül verenlerdeniz
Teveccüh kılmadık bab-ı niyaza
İrfanla eriştik rütbe-i naze
Aşina çıkmışız şubede baze
Perdelerin ardından görenlerdeniz.
Şiir meşk eyledik şirin sözünden
Gizlice bir yoldan batın yüzünden
Kâbe-i maksuda erenlerdeniz
Ey Rıza dervişiz dervişni hadız
Alaik kaydından çözülmüş şadız
Mest-i layakılız gamdan azadız
Postu meyhaneye serenlerdeniz.” Feylesof Rıza TEVFİK
[i] Kanı nuş ettik sefa meclisinde
[ii] Ölümsüz bir zevk bulduk rızada
[iii] Nazeniniz, rütbe-i naze irfanla. Niyaz ehli değiliz naz ehliyiz.
[iv] Şubedebaz Karagözü oynatan demek
[v] Yani gösteriş kaydından çözülmüş şadız.
Nefes
Gel derviş, beri gel, yabana gitme;
Her ne arıyorsan inan sendedir.
Nefsine beyhude eziyet etme,
Kâ’beyse maksudun Rahmân sendedir.
Çöllerde dolaşıp seraba bakma,
Allah Allah deyip sehâba bakma.
Talibi Hakk isen kitaba bakma,
Okumak bilirsen Kur an sendedir.
İlminle bir kılı, kırka yararsın,
Gördüğün ru’yâda sâde sen varsın,
Etrâfına bakıp kimi ararsın,
Bu tehî kubbeyi kuran sendedir.
Kılı kırk yarmağa irfândır deme;
Ona vahşi, bana yabandır deme;
Şuna gerçek, buna yalandır deme;
Birinin aslı yok, yalan sendedir.
Ayrı ma’nâ verme küfr ile dîne;
Varıp gelme şaşkın, şekk ü yakîne;
Arifsen âğâh ol sırr-ı mübîne;
Vesvesen küfürdür, îmân sendedir.
Gir gönül şehrine, dolaş bir kerre,
Kıyâs et ne imiş güneşle zerre;
Yalnız sen kaadirsin hayr ile şerre,
Şerre mâil isen Şeytân sendedir.
Cilve etsin dersen kemâl ile Hak,
Çıkıp benliğinden bir kendine bak;
“Enelhak” sözünü dilinden bırak,
Lâfa kulak verme, irfân sendedir.
Nefsini evvelâ çıkar aradan,
Bir renge boyanma aktan, karadan;
Gönlünde berk urur nûru yaradan,
Zulmette dolaşma, Yezdân sendedir.
İşittim babasız bir oğulmuşsun,
Hem cennette doğmuş, hem koğulmuşsun;
Hem kesret istemiş, hem boğulmuşsun,
Allah’ın suçu ne? İsyân sendedir.
Gayrıdan arayıp derdine çâre,
Ne varlık verirsin mûr ile mâre?
Cennetten çıktınsa be hey âvâre,
Havva’yı aldatan yılan sendedir.
Şânın pek âlîdir, ne var pest isen?
Her şeye taparsın put-perest isen?
Bâde-i aşk ile eğer mest isen,
Kendine gel âşık, cânân sendedir.
Câhil mezâhire Hakk diye bakar,
Her köşe başında bir kandil yakar,
Bu seyl-i havâdis durmayıp akar,
İlel-ebed baakî kalan sendedir.
Menbaı sendedir feyz-i hayâtın,
Gelip giden canlar hep nefehâtın.
Hayretten boğulma, bu kâinâtın,
Hepsi bir katredir, ummân sendedir.
Her şeyin varlığı senin özündür.
Kendini çok gören kendi gözündür,
Bu mülke hükm eden senin sözündür,
Kalıbın kürsüdür, sultân sendedir.
Hey Rızâ, tâkat yok Hakk’ı inkâra;
Sen mahrem imişsin dîdâr-ı yâra,
Şimdi âgâh oldum sırr-ı esrara :
Âlemi yaradan vicdân sendedir.
Rıza Tevfik
Yukarıdaki şiir Şevki KOCA’nın Mürg-i Dil kitabından alıntıdır.
ŞAİR RIZA TEVFiK BÖLÜKBAŞI VE FELSEFİ DÜŞÜNCESİ
Prof. Dr. İbrahim Agah ÇUBUKÇU
MAKAMI:
İnternette Feylesof Rıza Tevfik Bölükbaşı:
Hece vezninde yazdığı şiirlerle tanınan Rıza Tevfik Bölükbaşı, felsefeye merakı nedeniyle Feylezof Rıza olarak anılırdı. Tıp eğitimi gören Rıza Tevfik, Osmanlı döneminde milletvekilliği, Millî Eğitim Bakanlığı da yapan çok yönlü bir kişilikti. Politikadaki tutarsızlıkları ve ateşli kişilik yapısı nedeniyle olaylarla dolu bir ömür sürdü. Sevr Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı delegesi olarak Yüzellilikler arasında yer aldığı için uzun yıllar sürgünde yaşadı; gurbet acısını, şiirlerinde dile getirdi. Sürgünde iken yazdığı “Uçun Kuşlar” isimli şiirinde yer alan,
“Uçun kuşlar uçun! Burda vefa yok!
Öyle akar sular, öyle hava yok!
Feryadıma karşı aks-i sedâ yok!
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.”
kıt’ası, o zamanki sıla özlemini dile getirir.
-0-
Eserleri
Les Textes Houroufis (Clement Huart’la birlikte. Eser Hurufi tarikatına ait Paris Millî Kütüphanesinde bulunan bazı yazma risalelerin Fransızcaya tercümesidir. Leyden/Hollanda, 1909):
Felsefe Dersleri (Darülfünûn’daki hocalığı sırasında okuttuğu Umûmî Felsefe, derslerinin notları. İst., 1914/1915;
Mufassal Kâmus-ı Felsefî (Bütün felsefî ıstılahların Arapça, Yunanca, Fransızca, Almanca, İngilizce ve İtalyanca karşılıklarıyle verildiği bir eser. Toplam on bir cilt olarak düşünüldüğü halde iki cildi yayımlanmıştır. 1914-1919) :
Abdülhak Hâmid ve Mülâhazât-ı Felsefiyesi (İst., 1919):
Ömer Hayyam’ın Felsefesi (Bu kitabın hal tercümesi kısmını Hüseyin Daniş yazmıştır. İM., 1919, II. baskı 1945) (Bu eserle ilgili olarak kaynaklarda değişik bilgiler veriliyor. R.Tevfık kendisi eserin ismini yukarıdaki gibi belirtirken, A.Uçman “Rübaiyat-ı Ömer Hayyam” ismiyle veriyor. Bu kaynakta baskı tarihi 1922 dir. Türk Dili ve Ed. Ansiklopedisi ‘nde “Ömer Hayyam’m Felsefesi” olarak gösterilirken, 1927’de basıldığı belirtiliyor. Eserin 1945’te yapılan baskısı “Ömer Hayyam’m Rubaileri” ismini taşımaktadır.):
Serab-ı Ömrüm (Bazı şiirler, Kıbrıs, 1934, 2.baskı: 1949): Tevfik Fikret (1943) .
Alıntı yeri: Antoloji.com